Müvekkillerimizden sık sık işittiğimiz bir arayışın adı bu. “İzmir’in en iyi ağır ceza avukatı” ile çalışmak istiyoruz diyorlar. Hatta cümle bazen daha da uzuyor, para hiç sorun değil, en iyi olsun… Peki var mı böyle bir şey? Bu kavramın içini ne tür argümanlarla doldurabiliriz? Etik değerler açısından bir takım sorulara yanıt vermemiz gerekiyor.
1- İzmir’in en iyi ağır ceza avukatı kimdir?
- Ceza hukukunun genel ilkelerine hakim, yargılama ve usul hakkında tecrübeli, sözlü savunma konusunda vasat olmayan ve duruşmasına hazırlanarak giren her avukat, en iyi avukattır. Zira ceza hukukunda davanın taraflarından biri bizzat kamunun kendisidir. Yani müşteki adına davayı açan Cumhuriyet Başsavcısıdır. Dolayısıyla özel hukukta olduğu gibi tarafların ileri sürdüğü delillerden ibaret bir yargılama söz konusu olamaz. Bu da tarafların avukatlarının (ceza yargılamalarındaki sıfatıyla mudafilerinin) yapabileceklerinin kısıtlı ve sınırlı olduğu anlamına gelmektedir. Yani bazen avukat yapılacak her şeyi yapsa dahi dava sonucunda müvekkili ceza alabilir ya da tersi durumda, avukat müşteki müvekkili adına her şeyi yapmasına rağmen sanık beraat edebilir. Aksini vaat etmek dahi ceza yargılamalarına ilişkin tecrübesizlikten kaynaklanacaktır. Avukat ararken kesinlikle bu hususlar göze alınmalıdır.
2- Ceza avukatları için adamı ipten alan avukat deyimi yalan mı?
- Böyle bir halk tabiri elbette gerçeği yansıtmamaktadır. Mevcut delil durumu sanık lehine aklanmayı gerektiriyorsa, bu delilleri sunan avukatın kimliği durumu değiştirmeyecektir. Zira avukatın yapabileceği tek şey delilleri sunmak ve takdiri Mahkemeye bırakmaktır. Özel hukuktan farklı olarak ceza yargılamalarının usul kanunu gereği çoğu zaman delillerin nasıl sunulduğu da önem arz etmemektedir. İster celse arasında ister duruşmada sunulsun, avukatın yapması gereken tek şey delilleri sunmaktır. Fazlasına dair bir yöntem, en azından bizim hukukumuzda yoktur.
3- Duruşmada ateşli savunmalar yapmak iyi avukatlığa mı delalet eder? Ceza avukatı savunması nasıl olmalıdır?
- Bu konu da en yanlış bilinen hususların başında geliyor. Türkiye’de yargılamalarda Amerikan filmlerinde görünenden farklı olarak “jüri” denen kamu vicdanı yer almaz. Amerika’da kamu vicdanını temsil eden ve hukukçu olmayan kişilerden oluşan jüri, ateşli savunmalardan ve hitabetten etkilenmeye açık olduğu için Amerikan avukatları doğrudan doğruya jüriye yönelik sözlü savunmalar yaparlar. Halbuki bizim hukuk sistemimizde tek karar merci hakim ya da hakimler heyetidir. Hukukçulardan oluşan ve günde 20 tane duruşmaya giren bu hakimlerin avukatın sözlü savunmasından etkilenmesi ve kanaat değiştirmesi pek tabii mümkün değildir. Uzun savunmalardan hoşlandıkları dahi söylenemez; daha çok yazılı savunma sunulmasını isterler.
4- Buna rağmen ağır ceza avukatları duruşmalarda neden uzun ve sözlü savunma yapmaya çalışıyor?
- Cevap basit, müvekkillerinin bunu görmek istemesi. Ne yazık ki hukuk sistemimizin gerçeklerine rağmen insanlarımız dosyaya sunulan yazılı savunmaları ve delilleri bilmediklerinden, ceza avukatlarını sadece duruşmadaki performanslarına göre değerlendirmekteler. Bu da avukatları müvekkiline asıl faydayı sağlayacak yazılı savunmadan alıkoyup enerjilerini büyük oranda sözlü savunmaya ayırmaya yönlendiriyor. Bu işin sonunda yargılanan şahıs her ne kadar avukatının varlığından ve yaptıklarından tatmin olsa da, mevcut durumunda bir değişiklik olmamasının sorumluluğunu Mahkemeye bırakıyor ve avukat da işini doğru yapmış kişi olarak yoluna devam ediyor. Halbuki bu durumdan en zararlı çıkan bizzat müvekkil.
5- Peki ne öneriyoruz? Sözlü savunmanın hiç mi önemi yok? İyi bir ağır ceza avukatı nasıl olur?
- Sözlü savunmanın hiç rolü yok demek de yanlış olacaktır. Zira bazen yazılı savunmanızda belirttiğiniz hususları sözlü savunma ile açıklamak zorunda kalabilirsiniz. Bununla birlikte yazılı savunma sunulmayan, sadece sözlü savunma yapılan dosyalarda; duruşmada kullanılan cümlelerin pek azı tutanağa geçeceğinden; dosya üst mahkeme incelemesi için gittiğinde dosyayı inceleyen yeni heyet yapılan savunmaların büyük çoğunu göremeyecektir. Yani özetle, ceza yargılamalarında yazılı savunma elzemdir.
- Avukat tıpkı öğretmenler gibi, duruşma günü geldiğinde dersini çalışarak gitmelidir. Duruşmalarda sürpriz durumlarla karşılaşıldığında “yazılı beyanda bulunalım” tepkisi her ne kadar durumu kurtarsa da, yargılamanın gereksiz uzamasına ve bu sebepten mağduriyetlerin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.
- Özellikle tutuklu yargılamalarda, avukatın tek amacı tahliye olmamalı; sanığın tahliyesi neticesinde yargılama bitmiş gibi bir tutum sergilenmemelidir. Uygulamada birçok ceza avukatı yargılamayı tahliyeye kadar bizzat yürütüp tahliye sonrası duruşmaları yanında çalışan ve daha az tecrübeli avukatlara bırakmaktadır. Yaratılan algının aksine, tahliye hükümden bağımsız olan tutukluluk tedbirinin kaldırılmasından ibarettir. Halbuki tutuksuz yargılanıp onlarca yıl hüküm yiyen çok sayıda kişinin varlığına şahidiz. Dolayısıyla tahliye odaklı yaklaşımlardan uzak durulmalıdır.
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, en iyi ceza avukatı diye bir terim yoktur, iyi ceza avukatı vardır. İyi avukat da tanımlamasını yaptığımız bilgi ve tecrübeye sahip avukattır. Bu durum sadece ilimiz İzmir için değil; Türkiye genelinde geçerlidir. Dolayısıyla avukat seçiminizi yaparken bu kriterlere dikkat etmeniz hayati önem arz etmektedir.
Av. Ramazan Sertan SAFSÖZ